DİNOZORLARIN İRİ OLMASININ SIRRI ÇÖZÜLDÜ
Gingko, eğreltiotu, kırkkilitotu ve kozalaklı ağaç... Alman bilim adamları bu bitkileri bol miktarda, çiğnemeden tüketen dinozorların aşırı enerjik olduklarını ve 40 metreye kadar büyüdüklerini ortaya çıkardı.

Dinazorların sindirim sistemini bilgisayarda inceleyen bilim adamları, çağlar öncesinde yaşamış olan bu canlıların irilik sırrını buldu. Dinozorları iri ve kuvvetli kılanın yedikleri ot ve bitkilerin karışımı olduğu ortaya çıktı. Vejetaryen mönülerinin onlara enerji verdiği ve gelişmelerini sağladığı belirlendi.
Şimdiye kadar dünyada yaşamış olan en büyük hayvanın bir dinozor türü olan vejeteryan Sauropods olduğu belirtiliyor. Alman bilim adamları bu dinazorların yaklaşık 40 metre uzunluğunda olduğunu ifade ediyor.
Araştırmacılar dinazorların, gingko, eğreltiotu, kırkkilitotu ve kozalaklı ağaç gibi bitkilerle beslendiğini, nesiller geliştikçe hayvanların artık bu bitkilerden beslenmediğini, bu yüzden de bu bitkilerin gelişim için kullanılmadığını söyledi. Çalışmada, gingko, eğreltiotu, kırkilitotu ve kozalaklı ağacın ciddi miktarda enerji verdiği, ancak iri cüsseleri yüzünden çok fazla hareket edemedikleri ortaya çıktı.
Bonn Üniversitesi Hayvanbilimcisi Jürgen Hummel, “O zaman yetişen bitkiler bugünkülere göre daha besleyici. Bu da bizlere dinozorların neden bu kadar büyük olduğunu gösteriyor”dedi.
Sauropodsların bitkileri çiğnemeden yediklerini de öne süren bilim adamları, bu yüzden bol miktarda beslenebildiklerini ve dünyanın en büyük hayvanı olduklarını ifade etti.
-------------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
-------------------------------------------------------------------------
HAFIZA İÇİN 6 DAKİKA UYKU!
Alman bilimadamlarının yaptığı bir araştırmaya göre, çok kısa şekerlemeler bile hafızanın tazelenmesinde büyük fayda sağlıyor.

Geçmişte yapılan birçok çalışma, hafızanın tazelenmesinde uyku düzeninin önemli rol oynadığını kanıtlamıştı. Düsseldorf Üniversitesi’nden bilmadamları da çok kısa süreli uykuların hafıza üzerindeki etkilerini ölçen bir araştırma yaptı.
New Scientist dergisinde yayımlanan araştırmada, öğrencilere ezberlemeleri için bir grup sözcük verildi. Daha sonra öğrenciler iki gruba ayrıldı ve kendilerine bir saat boş zaman tanındı. Bu süre içinde bir grubun yaklaşık altı dakika uyumasına izin verilirken, bir grup uyanık tutuldu. Bir saatlik süre sonunda yapılan hafıza testinde, şekerleme yapan grup çok daha iyi performans gösterdi.
Bazı teorilere göre hafıza derin uyku halinde tazeleniyor. Bu derin uykuya da, uykuya dalınmasından en az 20 dakika sonra geçiliyor.
Ancak araştırmayı yürüten ekibin başkanı Doktor Olaf Lahl, hafızanın tazelenmesi sürecini uykuya dalma anının tetikliyor olabileceğini kaydetti. Lahl “Bildiğimiz kadarıyla bu, çok kısa uykuların hafızayı etkin bir şekilde güçlendirdiğini gösteren ilk çalışma” dedi.
İngiltere’deki Loughborough Üniversitesi’nden Profesör Jim Horne ise araştırmayı ilginç bulmakla birlikte, sonuçlarına temkinli yaklaşmak gerektiği görüşünde. Horne “Hafızanın sadece altı dakikada yenilendiği buluşu ilginç. Ancak hafızanın yenilenmesinin uykuya dalınmasından çok daha sonra başladığı yönünde çok fazla kanıt var” dedi.
-------------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
-------------------------------------------------------------------------
KUZEY KUTBU GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE ERİYOR!
Kuzey Kutbunda 22
derecelik rekor sıcaklık endişe yaratıyor.
Uzmanlara göre, küresel
ısınma tehdidi öngörülenden
daha da ciddi !!!
Kuzey Kutbu’nda sıcaklık rekor derecelere ulaştı. Kanadalı bilimadamları, ortalama sıcaklığın 5 derecede seyrettiği yaz aylarında termometrelerin 22 dereceyi gösterdiğini tespit etti. “Kuzey Kutbu gözlerimizin önünde eriyor” diyen uzmanlar, yaşananların tahminlerin çok daha ötesinde ciddi bir tehlike sinyali olduğu görüşünde birleşiyor...
Son aylarda Kuzey Kutbu’nda yaşananlar, dünyayı tehdit eden küresel ısınmanın ciddi etkilerine dair önemli işaretler veriyor.
Yaz aylarında ortalama sıcaklığın 5 derece civarında seyrettiği Kuzey Kutbu’nun bazı bölgelerinde geçen 2 ayda sıcaklık 15 derece artarak 22 dereceyi buldu.
Gün içinde 10-15 ve en yüksek 22 derecelik sıcaklıkların tespit edildiğini belirten kanadalı uzmanlar, bu durumu endişeyle takip ediyor.
Uzmanlara göre, sıcaklığın bu kadar yükselmesinin nedeni sera gazı salımının yol açtığı küresel ısınma.
Bilimadamları rekor sıcaklık artışını, küresel ısınmanın daha önceki öngörülerde küçümsendiği ve tehdidin çok daha büyük olduğu şeklinde yorumluyor.
Kısa süre önce Amerikan Kolumbiya Üniversitesi’nde görevli uzmanlar, Kuzey Kutbu’nda buzullarla kaplı alanın şu ana kadar kaydedilen en düşük seviyeye indiğini açıklamıştı.
Bu durum, Kuzey Kutbu’nun kuzeybatı geçişinin de ilk kez deniz ulaşımına açılmasına yol açmıştı.
Bilimadamları, 2040’a kadar Kuzey Kutbu’nda hiç buzul kalmayacağını düşünüyor.
-------------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
-------------------------------------------------------------------------
YATAĞINIZI KİMLERLE PAYLAŞIYORSUNUZ ?
Yatakta bulunan bazı bakteriler insan sağlığını
tehdit ediyor. Uzmanlar hastalıklardan korunmak
için anti-bakteriyel yatak öneriyor...

Günlük hayatın yaklaşık üçte birini geçirdiğimiz yataklar, insan sağlığı için tehlikeli hale gelebiliyor. İçinde bakteri barındıran yataklar, özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklarla yaşlıları tehdit ediyor. Uzmanlar, solunum yolu hastalıklarından alerjilere kadar bir çok hastalığa yol açan bakterilerden korunmak için antibakteriyel yatakların tercih edilmesini öneriyor...
Bacillus, Shewanella, Pseudomonas, Salmonella... Adını belki de ilk kez duyduğumuz bu mikroorganik canlılar, yataklarımızda bulunan onlarca bakteri türünden sadece bir kaçı.
Günün yaklaşık üçte birini geçirdiğimiz yataklardaki bu bakteriler birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Yaşlı ve çocuk ölümlerine yol açan aynı zamanda sindirim sistemi ve Hepatit A gibi hastalıklara neden olan bu bakterilerin yaşaması ve üremesi için en uygun ortamlardan biri yatak.
Uzmanlara göre, yatak bakterilerinden korunmanın en iyi yolu seçtiğimiz yatakların antibakteriyel özelliklere sahip olması.
YATAĞIMIZI KİMLERLE PAYLAŞIYORUZ?
BACILLUS: Besin zehirlenmesi, lokal enfeksiyonlar, santral sinir sistemi enfeksiyonları, solunum sistemi enfeksiyonları, endokardit, perikardit
SHEWANELLA: Cilt yaraları, kulak enfeksiyonları, Ostcomiyeli, bakteriyemi
PSEUDOMONAS: Özellikle hastanelerde immun sistemi sorunlu hastalarda kraterlerle ilişkisi sepsis ve septik artit etkeni olabilirler
BACILLUS THURINGIENSIS: İnsan patojeni olarak tanımlanmıyor
ACINETOBACTER: Cilde yerleşen bir bakteri olarak Orofarinks ve vaginada bulunabiliyor.
PSEUDOMONAS: Çevresel örneklerden izole edilir, parojen olarak saptanır
CHRYSEOMONAS: Klinik önemi tartışmalı. Nadiren bakteriyemi, endocardit, osteomyelit ve peritonit vakalarında izole edilir.
ENTEROBACTER: Su, toprak, kanalizasyon ortamında ve sebzeler üzerinde sık bulunur. Barsak florasının bir üyesidir. İshale etkeni olabilir. İdrar yolu enfeksiyonları, cilt enfeksiyonlarına neden olabilir.
SALMONELLA: Gastroenterit, Tiroid ve ateşe yol açabilir.
TYPHIMURIUM: Gastroenterit, Tiroid ve ateşe yol açabilir.
BACILLUS MYCOLDES: Klinik önemi netlik kazamadı
KLEBRIELLA: Bağırsak florasının bir üyesidir. İdrar yolu enfeksiyonları en sık neden olduğu enfeksiyon çeşitidir.
Yataklardaki bu canlı organizmalar nemi, karanlığı ve ısıyı çok seviyor.
-------------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
-------------------------------------------------------------------------
EL VE AYAĞIN KÖKENİ BALIK YÜZGECİNE DAYANIYOR!
Bilim insanları, Neoceradotus adlı ilkel balık türünün yüzgeçlerinin oluşmasını sağlayan genin, kara canlılarının el, ayak ve kanatlarının oluşmasına da sebep olduğunu tesbit etti.

Journal of Experimental Zoology dergisinde yayınlanacak makaleye göre, ilkel bir balık türü olan Neoceradotus’un yüzgecinin oluşmasını sağlayan genin, kara canlılarının da kanatlarının, ellerinin ve ayaklarının oluşmasına sebep olduğu ortaya çıktı.
Londra’daki Doğal Tarih Müzesi tarafından yapılan araştırmaya göre, Neoceradotus’un yüzgeçlerinin oluşması için gerekli kodu taşıyan gen, kara canlılarının omurgalarının oluşması için gerekli olan Hoxd13 geni ile ortaklık gösteriyor.
Araştırma görevlilerinden Zerina Johnson’un yaptığı açıklamaya göre, bulunan gen, ince yüzgeçli balıklarda olduğu gibi köpekbalıklarında da görülüyor.
Kara canlılarına en yakın genetik koda sahip olan Neoceradotus balık türü, fosil kayıtlarına göre ilk defa 100 milyon yıl önce görüldüğünden beri bu geni taşıyor!
-------------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
-------------------------------------------------------------------------
TÜRKİYE 'NİN DOLLY 'LERİ KASIMDA DOĞACAK
Türkiye’nin ilk kopya koyunları Kasım’da doğuyor. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden bir ekip, 2 anne koyundan dünyaya gelecek 6 kopya kuzuyu bağrına basmaya hazırlanıyor.

Türkiye’nin ilk kopya koyunları Kasım’da doğuyor. Bilim dünyası, organ naklinden, üstün nitelikli hayvan nesilleri yetiştirmeye, hastalıkların daha hızla tedavi edilmesinden yepyeni ilaçların üretimine kadar birçok alanda çığır açmayı umuyor. 3 yıllık projenin meyvesi Türkiye’nin Dolly’lerini kopyalayacak kişi ise, Profesör Doktor Sema Bilir olacak.
BABA FAKTÖRÜ YOK!
Prof. Bilir doğacak kuzularda baba faktörü olmadığını, bu yüzden de aynı fakültede 1985’te embriyo nakliyle gerçekleşen tüp buzağıdan ve 2001’de üretilen tüp kuzudan da önemli bir farkları olduğunu söyledi.
BİLİM DÜNYASI İÇİN BÜYÜK ADIM!
İki anneden doğacak 6 kopya kuzuyla bilim dünyasının birçok alanda yepyeni kapıları aralaması bekleniyor. Prof. Dr. Bilir konuyla ilgili olarak “gelecekte organ ve doku naklinde, üstün nitelikli hayvanların aynı anda çokça üretilmesinde, ilaç endüstrisinde, hastalıkların aynı nitelikteki hayvanlar üzerinde yapılacak farklı deneylerle daha hızlı çözülmesinde, kopya hayvanlardan büyük ölçüde yararlanacağız” dedi.
------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
----------------------------------------------------------------------------
JAPONLAR SAYDAM KURBAĞA ÜRETTİ!
Japon bilim adamları, bilimsel deneylerde kesilip biçilmesine gerek kalmayacak şekilde iç organları dışarıdan görülebilen saydam kurbağa geliştirdi.

Hiroşima Üniversitesi Amfibyen Biyoloji Enstitüsü’nde yapılan araştırmanın başındaki Profesör Masayuki Sumida, hayvanın derisinden organların gelişiminin izlenebildiğini veya bir kanserin başlangıcı ve yayılmasının görülebildiğini belirtti.
Sumida, denek kurbağayı incelemek üzere kesip biçmeye gerek kalmadan yaşamı boyunca organlarını gözlemleme olanağı sağlayan bu teknik sayesinde araştırmacıların aynı zamanda toksinlerin kemikleri, karaciğeri ve diğer organları nasıl etkilediğini kolayca inceleyebileceklerini kaydetti.
Japon bilim adamları, şeffaf kurbağayı, normalde toprak rengi olan esmer Japon kurbağasının çok ender görülen akşın türünün üzerindeki genetik değişikliklerle geliştirdiler.
Bu genetik değişikliğe uğramış amfibyenler normal biçimde çoğalabiliyorlar. Yavruları, ana-babalarının saydamlığını kalıtsal olarak alabilirken, bunların yavruları henüz bilinmeyen bir nedenle çok kısa süre yaşıyorlar.
Japon genetik mühendisleri, şimdi de vücutlarında bir kanser oluşumu başladığında ışıyan kurbağalar geliştirmeyi planlıyorlar.
------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
----------------------------------------------------------------------------
DİNOZORLARIN SONUNA DAİR YENİ BİR TEORİ ORTAYA ÇIKTI!
Dev göktaşı ufak bir parça mıydı?
ABD’li ve Çek uzmanlardan oluşan bir ekip, Dünya’ya çarparak dinozorların yok olmasına yol açtığı düşünülen bir göktaşının bundan 160 milyon yıl önce meydana gelen dev bir göktaşı çarpışmasının etkisiyle dağılan parçalardan biri olduğunu söylüyor.

Bilim dergisi Nature’da yayımlanan araştırmada Güneş Sistemi sıralamasında Dünya’dan sonra gelen Mars ile Jüpiter arasında o dönemde varolan bir göktaşı kuşağının koşulları bilgisayarlar yardımıyla modellenmiş.
Uzmanlar, Dünya’ya çarpan göktaşının bu bölgede parçalanan 170 kilometre çapındaki bir göktaşının parçası olması ihtimalini yüzde 90 olarak hesaplıyor.
İki göktaşının çarpışmasının Güneş Sistemi’nin dört bir yanına taş parçaları fırlamasına yol açtığına, bunlardan birinin de Meksika’daki Yukatan Yarımadası yakınlarına düştüğüne inanıyorlar.
Bilim adamları, başka parçacıkların da Ay, Venüs ve Mars’a çarptığına ve bu şekilde bariz şekilde gözlemlenebilen kraterleri yarattığını kaydediyorlar.
ABD’nin Kolorado eyaletindeki Güneybatı Araştırma Enstitütüsünden Dr Bill Bottke, BBC’ye açıklamasında “bu çarpışmayı izleyen parçalanmanın neden olduğu göktaşı yağmuru ile 65 milyon yıl önce dinozorları yer yüzünden sildiği düşünülen çarpışma arasında doğrudan bağlantı olduğuna inanıyoruz.” dedi.
Daha önce yapılan araştırmalarda da son 100 ila 200 milyon yıl içinde Dünya’ya çarpan göktaşlarının sayısının daha uzun vadeye göre neredeyse iki kat arttığı yönünde görüşlere yer verilmişti.
Dr. Bottke ve ekip arkadaşları, araştırmalarında bu artışın 160 milyon yıl önce Mars ve Jüpiter arasında yörüngedeki 170 kilometre çağında dev bir asteroidin yoluna kendisinin yarısından küçük bir başkasının çıkmasıyla meydana gelen çarpışmanın tetiklediğini kanıtlamaya çalışıyorlardı.
Baptistina ailesi bir bütünün parçaları mı?
Dr. Bottke ve ekip arkadaşları David Vokrouhlicky ve David Nesvorny, dev gök taşının parçalanmasının bugün, bu gezegenler arasında yer alan bir grup göktaşından oluşan Baptistina ailesini de yarattığına inanıyorlar.
Bu taş grubunun evrimini inceleyen uzmanlar, pek çok parçanın da Güneş Sisteminin derinliklerine yöneldiğini düşünüyor.
Örneğin savlarından birisi Ay yüzünde, 85 kilometre genişliğindeki irice parçalardan birisinin 108 milyon yıl önce bu irice parçalardan birinin çarpmasıyla oluşmuş olabileceği.
Daha da büyük parçanın, Meksika açıklarındaki 180 kilometre çaplı Chicxulub kraterini yaratmış olmasını ise daha da olsı görüyorlar.
Pek çok bilim adamı Kretas/Tersiyer döneminde aralarında dinozorların da olduğu çok sayıda canlı türünün soyunun tükenmesini böylesi bir çarpışmanın yeryüzü koşullarında yarattığı değişimlere bağlıyor.
Bu çarpışmaya dair toplanan maddelerin kimyasal analizi, çarpan göktaşının Baptistina göktaşları grubundaki kayalarla aynı yapıda olduğunu gösteriyor.
Brüksel’deki Hür Üniversite’den Philippe Claeys ve Steve Goderis, araştırma konusunda kaleme aldıkları, aynı dergide yayımlanan yorum yazısında, teoriyi olası bulduklarını kaydediyorlar.
Bu uzmanlar da Güneş Sistemi dışından bir kuyruklu yıldızın gelip bu tür bir olaya yol açmasının pek uzak bir ihtimal olduğunu, bu teorinin daha makul göründüğünü belirtiyorlar.
------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak
------------------------------------------------------------------
YURT DIŞINDA KKKA AŞISI YOK
Sağlık Bakanlığınca, yurt dışında Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığını önlemede kullanılan uygulanabilir bir aşı bulunmadığı belirtildi.
.
Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, son günlerde basın yayın organlarında yer alan bazı haberlerde, “Kene tutunması veya kenelerle temas sonucunda bulaşabilen ve ölümlere yol açabilen KKKA hastalığından korunmak için bazı ülkelerde kişilerin aşı uygulamasıyla hastalığa karşı bağışık duruma getirildiği, ancak bu aşının bilimsel açıdan henüz Türkiye’de kabul görmediği için kullanılmadığı”nın bildirildiği hatırlatıldı.
2002 yılından itibaren bazı illerin kırsal kesiminde yaşayan kişilerde görülen KKKA’nın tedavisine yönelik spesifik bir ilaç ve uygulanabilir etkinliği uluslararası bilimsel çevrelerce kabul görmüş bir aşı bulunmadığı, tedavinin esasını destek tedavisinin oluşturduğu belirtildi.
KKKA dışında kene tutunması veya keneyle temasla bulaşan başka hastalıkların da mevcut olduğu ifade edilerek, yurt dışında bu hastalıklardan bazılarına yönelik uygulanan aşıların KKKA hastalığından korumada etkili olmadığı bildirildi.
Açıklamada, “Sonuç olarak yurt dışında da, KKKA hastalığını önlemede kullanılan uygulanabilir bir aşı bulunmamaktadır. Bu konudaki güncel ve bilimsel gelişmeler bakanlığımız ve bakanlığımızca hastalığa ilişkin oluşturulan, çalışmalarına devam eden bilimsel komisyonlarca da sürekli izlenmekte ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi hususuna büyük önem verilmektedir” denildi.
------------------------------------------------------------------
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak